Zaman Nedir?

 
Zaman Nedir? Zaman Nedir?

” Richard Muller a. Bu durum defalarca kanıtlanmıştır. Ve tüm olgular, kendine özgü mesafelerde hareket ederek oluşur.  Zaten titreşim yani frekans, birim saniyedeki titreşim sayısıdır. gibi mesafe ve hareket süresi için de kullanılan bir unsurdur. “Uzay ve zaman, görelilikle birbirine bağlanır. Bu mesafeleri frekans dediğimiz titreşimler oluşturuyor. İşte bu nedenle önceki bölümde fizik yasaları, amiyane bir tabirle önünde bulduğu enerji dediğimiz hammaddeye bakıp, ortada hiçbir örneği yokken, uzay zaman gibi ilginç bir mekanizmayı ön görmesi veya tasarlaması müthiş bir sonuçtur dedim. Dolayısıyla önce uzay-zaman konusunu işleyelim sonra matematiğe devam edeceğiz. Yani kendi oluşturdukları mesafeyi katederek yine kendi oluşturdukları zamanı da kullanmış oluyorlar. Ancak arada şu fark vardır, şişirilmemiş balon içi boş olsa da hala nesnedir ama içi boş uzayın nesnesi yok demektir. O kendi salınım, titreşim yaparak uzay dediğimiz kapsadığı alanını, kendi oluşturuyor. Bu durumda, hangi ölçekte olursa olsun, uzay denilen hacim ya da alan, aynı zamanda başı ve sonu arasında bir mesafeye sahiptir. Tabii bu yanlış bir değerlendirme olur. 140. Bu da sinyallerin çıkış ve gideceği cihazların konumlarında kilometrelerce sapmaya sebep olur demektir. Zamanın bu gerçekliğini, hepinizin kullandığı cep telefonları üzerinden bir örnek vererek anlatayım. Böylece yanındaki saat, dünyadaki saat ile eş zamanlı çalışmaya başladı. Zira yukarıda da belirtiğim gibi en, boy, derinlik dediğimiz boyutlar başıyla sonu arasında kendi ölçeklerinde mesafelere sahipler. Bu yüzden NASA gönderilen uydulardaki saatlerin hızları yerdeki saatlerin hızına göre ayarlanmış, senkronize edilmiş olarak göndermiştir. Muller Şimdi, Zamanın fiziği S. gibi milyonlarca, milyarlarca yıl sabit duran hareket etmeyen nesneler var ama zaman durmuyor diyebilirsiniz. Yine diyelim ki, bir süre sonra bir nedenle evrendeki hareketi durdurmaya karar verdi. Önceki bölümün sonunda fizik yasalarının neler yaptığına geçmeden önce başlangıçta ki uzay zamanın özellikle zaman konusunun çok karmaşık ve şaşırtıcı bir oluşum olduğunu belirtmiştim. Bu durum birçok deneyle de kanıtlanmıştır. Dolayısıyla başlangıçta ortaya henüz sayacak bir şey çıkmamışken, bir nesne yokken, böyle bir sayısal sistemin kendinde içkin var olması veya tasarlanması da çok düşündürücüdür. Ayrıca zaman, gündelik yaşamda da bir saatlik yol on dakikalık iş vs. Sonra bu cihazı dünyadaki takvim ve saate göre ayarladı. “Büyük patlama “öncesinde” ne uzay vardı ne de zaman' Richard A. Yani zaman verilerek ölçülebiliyor. O anda tüm evrende hareket dondu, fizik yapı tamamen durdu. İyi de var olan her şey gibi, biz de doğup bir süre sonra yaşlanıyor ve ölüyoruz. Bu konunun daha kolay anlaşılması için bir kurgu hikâye ile anlatayım:Diyelim ki Tanrı bir nedenle kendi katında takvim ve saati olan bir cihaz yaptı. Hareket yoksa zaman da yoktur uzay da yoktur. Konuya ödüllü fizik profesörü Richard Muller’den alıntıyla başlayalım. Şimdi bu konuyu mümkün olduğu kadar anlaşılır bir şekilde açıklamaya çalışayım: Öncelikle, uzay bir boşluk değil, bir nesnedir. Zaman, diğer boyutların hepsine içkin olarak var. Uzay ve zamanda yaşamıyoruz, uzay-zamanda yaşıyoruz. tamamı atomlarına kadar donmuş her şey o anda çalışmaya başladılar. Çünkü kuantum alanları uzay oluştururken, bir şeyin içine girip kendine yer açmaya, sığmaya çalışmıyor. Bu yüzden dünyadaki saatler yaklaşık yirmi kilometre yukarıdaki uydulardaki saatlerden günde 38 milisaniye daha geri kalır. Sistemde her nesne kendi zamanını kendi içinde barındırıyor. Peki aradan geçen bu aylar yıllar nedir? Kendiliğinden geçen bir zaman yoksa, bizim bu deneyimlediğimiz süre nedir?Bu bölüme kadar hep evrenin bigbang öncesi durumlarındaki birçok bilinmezler veya cevapsız soruları işledim ve yasaların nasıl var olup da bu evreni oluşturabildiğine dikkat çektim. Nokta dahil, Planck uzunluğu kapsamında olan tüm nesneler yapılarında mesafe barındır. O anda tüm evren ve dünyada durmuş olan her şey kaldığı yerden harekete geçti. Evrendeki tüm uzay, enerjiden oluşmuş kuantum alanlardır. Dolayısıyla içinde bir şey olmadan uzay oluşamaz. Bir süre sonra Tanrı geri geldi ve takvime baktı, takvim 2124 gösteriyordu yani aradan 100 yıl geçmişti. Evrenin çalışan sisteminin temeli böyledir. Tabi, hareket etmek demek, enerji harcamak demektir. Cep telefonları GPS (Global Positioning System) görelilik teorisinin zaman denklemlerini kullanarak çalışır. İşte enerjinin hareket için kullandığı bu hız aralıklarına zaman diyoruz. Zira kütle çekimi zamanı yavaşlatır. Önündeki cihaza baktı takvim 20 Şubat 2024 saat on ikiyi gösteriyordu ve düğmeye bastı. Yani telefon görüşmesi olamazdı. Buna bir benzetme yaparsak; şişirilmemiş boş balonla, şişirilmiş içi dolu balonun durumuna benzetilebilir. Biz bu içinde enerji olan alanların kapsadığı dış sınırlarına hacim ya da uzay diyoruz. g. Ve her şey kendine özgü belli bir hız aralığında enerjiyi harcayabilir. İşte akıp geçen bir zaman olmadığı için hareket durunca zaman da durdu. Uzayın dış çizgisi yoktur dedik.  Son olarak zaman ile ilgili bir başka özellik var. Biliyorsunuz istatistik, nicelik yani sayılacak nesneler, doneler gerektiren bir matematik alanıdır. Konuya iyi derecede aşina olmayanlar için burada da çok sürpriz yapılanmalar var. Her neyse, hepsine gelecek bölümde devam edeceğim. Uzatmayalım, Tanrı evreni yeniden harekete geçirmek için düğmeye bastı. Bilindiği gibi zamana dördüncü boyut deniyor. Enerjinin harcanması ise süreç gerektirir. Yani ortada uzay yoktur. Eğer evrendeki zaman olaylardan bağımsız, kendiliğinden akıp geçen bir yapıda olsaydı, o zaman dünyadaki saat de, Tanrı’nın saatiyle aynı 100 yıl sonrasını göstermesi gerekirdi.  Burada doğal olarak aklınıza şu gelebilir; dağlar, taşlar kayalar vs. 140Prof. Eğer uydu ile dünyadaki saatlerde bu zaman farkı ayarlanmasaydı ne olurdu? O zaman yanı başınızda oturan arkadaşınıza telefon ettiğinizde bile gönderdiğiniz sinyal, arkadaşınızın telefonu on santim ötede olmasına rağmen onu asla bulamaz ve kontak kuramazdı. e S. Evrendeki zamanın durumu budur. Yani olaylar, enerjilerini, an, an dediğimiz kesikli aralıklarla değişim gösteriyor. Fizik yasaları evrende doğrusal akıp giden bir zaman yaratılmadığını söylüyor. Ancak bu boyut diğer boyutlardan ayrı olarak var olan bir boyut değildir. Daha basit olarak söylersek; zaman olarak bildiğimiz unsur hareket bağlı bir şey. O da bilime göre tüm evrende kesikli hareket eder. Kısaca uçmakta iken donan kuş, tam düşerken donan taş, dalgalanan deniz hareket eden insanlar vs. Dolayısıyla kuantum dünyasında hareket durmaz, durursa, zaman da durur. Şimdi artık doğa yasalarının eş deyişle fizik yasalarının bigbang anı ve hemen sonrası durumuna bakacağız. Şimdi bu durumda dünyadaki zaman neyi gösterir? Cevap gayet basit: Dünyadaki takvim ve saat donduğu andan yani 20 Şubat 2024 saat on ikiden itibaren tekrar başlayacaktır. Muller’in söylediği şey, uzay ve zaman biri birinden ayrı iki şey değil, birleşik özelliklerdir. Konuyu özetlersek; evrende, bağımsız sabit bir hızda akıp giden zaman diye bir mevhum yok. Öyle düz bir akış şeklinde değil tıpkı bir film şeridi şeklinde kare kare devam eder. Ayrıca başlangıçta bizim istatistiksel matematik dediğimiz sistem devrede. . Yani uzay olarak görülen şeyin içi boş değildir, çok seyreltikte de olsa enerji bulunan alanlardır. Özetlersek zamanı Einstein’in görelilik kuramından itibaren sabit bir şekilde akıp gitmediğini, kütle çekimi ve hıza göre değişken olduğunu biliyoruz. Zira dağ, taş, demir, çelik var olan her nesne atomlardan oluşur ve tüm atomlar, kuantumlardan oluşan yapısı gereği durmaksızın hareket halindedir. InstagramXFacebookLinkedlnBu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. Böylece dünyanın her yeriyle anında görüşebiliyoruz. Bu sistem, gönderilen sinyalin yerini bulması için uydu ve yerdeki saatin eş zamanlı olması zorunludur, yoksa kullanılamaz.

Zaman Nedir?

Yani zaman verilerek ölçülebiliyor. Konuya iyi derecede aşina olmayanlar için burada da çok sürpriz yapılanmalar var. Özetlersek zamanı Einstein’in görelilik kuramından itibaren sabit bir şekilde akıp gitmediğini, kütle çekimi ve hıza göre değişken olduğunu biliyoruz.  Burada doğal olarak aklınıza şu gelebilir; dağlar, taşlar kayalar vs. Şimdi artık doğa yasalarının eş deyişle fizik yasalarının bigbang anı ve hemen sonrası durumuna bakacağız. Ve tüm olgular, kendine özgü mesafelerde hareket ederek oluşur. Peki aradan geçen bu aylar yıllar nedir? Kendiliğinden geçen bir zaman yoksa, bizim bu deneyimlediğimiz süre nedir?Bu bölüme kadar hep evrenin bigbang öncesi durumlarındaki birçok bilinmezler veya cevapsız soruları işledim ve yasaların nasıl var olup da bu evreni oluşturabildiğine dikkat çektim. Dolayısıyla önce uzay-zaman konusunu işleyelim sonra matematiğe devam edeceğiz. O da bilime göre tüm evrende kesikli hareket eder. Bu da sinyallerin çıkış ve gideceği cihazların konumlarında kilometrelerce sapmaya sebep olur demektir. gibi milyonlarca, milyarlarca yıl sabit duran hareket etmeyen nesneler var ama zaman durmuyor diyebilirsiniz. Biliyorsunuz istatistik, nicelik yani sayılacak nesneler, doneler gerektiren bir matematik alanıdır. Uzatmayalım, Tanrı evreni yeniden harekete geçirmek için düğmeye bastı. tamamı atomlarına kadar donmuş her şey o anda çalışmaya başladılar. Muller Şimdi, Zamanın fiziği S. Öyle düz bir akış şeklinde değil tıpkı bir film şeridi şeklinde kare kare devam eder. Zaman, diğer boyutların hepsine içkin olarak var. Zira kütle çekimi zamanı yavaşlatır. O anda tüm evrende hareket dondu, fizik yapı tamamen durdu. O anda tüm evren ve dünyada durmuş olan her şey kaldığı yerden harekete geçti. Ayrıca başlangıçta bizim istatistiksel matematik dediğimiz sistem devrede. Evrenin çalışan sisteminin temeli böyledir. Evrendeki zamanın durumu budur. Zira yukarıda da belirtiğim gibi en, boy, derinlik dediğimiz boyutlar başıyla sonu arasında kendi ölçeklerinde mesafelere sahipler. Önceki bölümün sonunda fizik yasalarının neler yaptığına geçmeden önce başlangıçta ki uzay zamanın özellikle zaman konusunun çok karmaşık ve şaşırtıcı bir oluşum olduğunu belirtmiştim. Biz bu içinde enerji olan alanların kapsadığı dış sınırlarına hacim ya da uzay diyoruz. Zamanın bu gerçekliğini, hepinizin kullandığı cep telefonları üzerinden bir örnek vererek anlatayım. Sistemde her nesne kendi zamanını kendi içinde barındırıyor. Enerjinin harcanması ise süreç gerektirir. Zira dağ, taş, demir, çelik var olan her nesne atomlardan oluşur ve tüm atomlar, kuantumlardan oluşan yapısı gereği durmaksızın hareket halindedir. İyi de var olan her şey gibi, biz de doğup bir süre sonra yaşlanıyor ve ölüyoruz. Ancak arada şu fark vardır, şişirilmemiş balon içi boş olsa da hala nesnedir ama içi boş uzayın nesnesi yok demektir. Fizik yasaları evrende doğrusal akıp giden bir zaman yaratılmadığını söylüyor. Yani kendi oluşturdukları mesafeyi katederek yine kendi oluşturdukları zamanı da kullanmış oluyorlar. Tabii bu yanlış bir değerlendirme olur. 140Prof. . Yani uzay olarak görülen şeyin içi boş değildir, çok seyreltikte de olsa enerji bulunan alanlardır. Dolayısıyla başlangıçta ortaya henüz sayacak bir şey çıkmamışken, bir nesne yokken, böyle bir sayısal sistemin kendinde içkin var olması veya tasarlanması da çok düşündürücüdür. Eğer uydu ile dünyadaki saatlerde bu zaman farkı ayarlanmasaydı ne olurdu? O zaman yanı başınızda oturan arkadaşınıza telefon ettiğinizde bile gönderdiğiniz sinyal, arkadaşınızın telefonu on santim ötede olmasına rağmen onu asla bulamaz ve kontak kuramazdı. e S.  Son olarak zaman ile ilgili bir başka özellik var. Tabi, hareket etmek demek, enerji harcamak demektir. Bu yüzden dünyadaki saatler yaklaşık yirmi kilometre yukarıdaki uydulardaki saatlerden günde 38 milisaniye daha geri kalır. Bu mesafeleri frekans dediğimiz titreşimler oluşturuyor. Bu sistem, gönderilen sinyalin yerini bulması için uydu ve yerdeki saatin eş zamanlı olması zorunludur, yoksa kullanılamaz. Bir süre sonra Tanrı geri geldi ve takvime baktı, takvim 2124 gösteriyordu yani aradan 100 yıl geçmişti. İşte enerjinin hareket için kullandığı bu hız aralıklarına zaman diyoruz. Sonra bu cihazı dünyadaki takvim ve saate göre ayarladı. Ayrıca zaman, gündelik yaşamda da bir saatlik yol on dakikalık iş vs. Bilindiği gibi zamana dördüncü boyut deniyor. Böylece yanındaki saat, dünyadaki saat ile eş zamanlı çalışmaya başladı. İşte bu nedenle önceki bölümde fizik yasaları, amiyane bir tabirle önünde bulduğu enerji dediğimiz hammaddeye bakıp, ortada hiçbir örneği yokken, uzay zaman gibi ilginç bir mekanizmayı ön görmesi veya tasarlaması müthiş bir sonuçtur dedim. Her neyse, hepsine gelecek bölümde devam edeceğim. 140. İşte akıp geçen bir zaman olmadığı için hareket durunca zaman da durdu. InstagramXFacebookLinkedlnBu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. Ve her şey kendine özgü belli bir hız aralığında enerjiyi harcayabilir. Evrendeki tüm uzay, enerjiden oluşmuş kuantum alanlardır. Buna bir benzetme yaparsak; şişirilmemiş boş balonla, şişirilmiş içi dolu balonun durumuna benzetilebilir. Yani telefon görüşmesi olamazdı. ” Richard Muller a. Konuya ödüllü fizik profesörü Richard Muller’den alıntıyla başlayalım. Yine diyelim ki, bir süre sonra bir nedenle evrendeki hareketi durdurmaya karar verdi. Ancak bu boyut diğer boyutlardan ayrı olarak var olan bir boyut değildir. Bu konunun daha kolay anlaşılması için bir kurgu hikâye ile anlatayım:Diyelim ki Tanrı bir nedenle kendi katında takvim ve saati olan bir cihaz yaptı. Yani ortada uzay yoktur. Eğer evrendeki zaman olaylardan bağımsız, kendiliğinden akıp geçen bir yapıda olsaydı, o zaman dünyadaki saat de, Tanrı’nın saatiyle aynı 100 yıl sonrasını göstermesi gerekirdi. Daha basit olarak söylersek; zaman olarak bildiğimiz unsur hareket bağlı bir şey. Uzay ve zamanda yaşamıyoruz, uzay-zamanda yaşıyoruz. Yani olaylar, enerjilerini, an, an dediğimiz kesikli aralıklarla değişim gösteriyor. Bu durumda, hangi ölçekte olursa olsun, uzay denilen hacim ya da alan, aynı zamanda başı ve sonu arasında bir mesafeye sahiptir. Çünkü kuantum alanları uzay oluştururken, bir şeyin içine girip kendine yer açmaya, sığmaya çalışmıyor. Uzayın dış çizgisi yoktur dedik. “Uzay ve zaman, görelilikle birbirine bağlanır. Önündeki cihaza baktı takvim 20 Şubat 2024 saat on ikiyi gösteriyordu ve düğmeye bastı. Muller’in söylediği şey, uzay ve zaman biri birinden ayrı iki şey değil, birleşik özelliklerdir. Konuyu özetlersek; evrende, bağımsız sabit bir hızda akıp giden zaman diye bir mevhum yok. Şimdi bu durumda dünyadaki zaman neyi gösterir? Cevap gayet basit: Dünyadaki takvim ve saat donduğu andan yani 20 Şubat 2024 saat on ikiden itibaren tekrar başlayacaktır. Böylece dünyanın her yeriyle anında görüşebiliyoruz. Kısaca uçmakta iken donan kuş, tam düşerken donan taş, dalgalanan deniz hareket eden insanlar vs. Nokta dahil, Planck uzunluğu kapsamında olan tüm nesneler yapılarında mesafe barındır. Dolayısıyla içinde bir şey olmadan uzay oluşamaz. Hareket yoksa zaman da yoktur uzay da yoktur. Bu durum defalarca kanıtlanmıştır. Dolayısıyla kuantum dünyasında hareket durmaz, durursa, zaman da durur. Şimdi bu konuyu mümkün olduğu kadar anlaşılır bir şekilde açıklamaya çalışayım: Öncelikle, uzay bir boşluk değil, bir nesnedir. g.  Zaten titreşim yani frekans, birim saniyedeki titreşim sayısıdır. “Büyük patlama “öncesinde” ne uzay vardı ne de zaman' Richard A. gibi mesafe ve hareket süresi için de kullanılan bir unsurdur. O kendi salınım, titreşim yaparak uzay dediğimiz kapsadığı alanını, kendi oluşturuyor. Bu durum birçok deneyle de kanıtlanmıştır. Cep telefonları GPS (Global Positioning System) görelilik teorisinin zaman denklemlerini kullanarak çalışır. Bu yüzden NASA gönderilen uydulardaki saatlerin hızları yerdeki saatlerin hızına göre ayarlanmış, senkronize edilmiş olarak göndermiştir.